İNŞAAT MÜHENDİSLERİ ODASI İSTANBUL ŞUBESİ 49. DÖNEM OLAĞAN GENEL KURULU ve SEÇİMLERİ 10-11 Şubat 2024 / YTÜ ODİTORYUMU/BEŞİKTAŞ-İSTANBUL
Eklenme Tarihi: 13/02/2024
Eklenme Tarihi: 13/02/2024
Şubemizin 49. Dönem Olağan Genel Kurulu 10 Şubat 2024 tarihinde YTÜ Oditoryumu'nda gerçekleşti. 48. Dönem İMO İstanbul Şube Sekreter Üyesi Evren KORKMAZER tarafından açılan genel kurulda divan başkanlığına H. Ülkü ÖZER, divan başkan yardımcılıklarına Habip Canbilen ve Perihan KOÇ, yazmanlıklara ise Celal SELDÜZ ve Gizem BÜLBÜL seçildi.
Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın ardından Genel Kurul, İMO İstanbul Şubesi 48. Dönem Yönetim Kurulu Başkanı Fusun SÜMER’in açılış konuşmasıyla başladı. 48. Dönemde yapılan Şube çalışmalarına değinen SÜMER, kent, ülke ve mesleğimize ilişkin sorunlara değindi. “Mühendislik eğitiminin niteliksizliğine, rant odaklı kentleşme politikaları ve imar planlarına, doğayı ve yeşili yok eden ulaştırma projelerine, kentlilerin ortak kullanım ve yaşam alanlarının sermaye gruplarına peşkeş çekilmesine, Kanal İstanbul gibi özünde rant ve emlak odaklı projelere, yapı denetiminden şantiye şefliğine, genç meslektaşlarımız başta olmak üzere hemen hemen bütün meslektaşlarımızın ve emekli arkadaşlarımızın özlük haklarıyla, ücretleriyle ilgili yaşadığı sorunlara dair söylediklerimiz, görüş ve yaklaşımlarımız, müdahalelerimiz bilinmektedir yaklaşımımız ve müdahalelerimiz siyasi iktidarlar tarafından çoğu kez kabul görmedi, yok sayıldı ve bizler mesleki sınırları zorlayarak politika yapmakla suçlandık.” diyen SÜMER, mesleki alan ve konuları da içine alacak şekilde ülkenin ekonomik-politik-sosyal ve kültürel karar ve tasarruflarının altında iktidarların imzası olduğunu belirtti ve bütün bunların mesleğimizi ve meslektaşlarımızı doğrudan etkilediğinin altını çizdi.
Deprem toplanma alanlarının önemi, afet sonrası ulaşım güzergâhlarının ne anlama geldiğinin 6 Şubat depremlerinde net bir şekilde açığa çıktığının da altını çizen SÜMER, “Bir çalışma döneminin daha sonuna gelmiş bulunuyoruz. Bunun bir son değil yeni bir başlangıç olduğunu, bizlere geleceği muştuladığını biliyorum. Ben demokratik bir işleyiş olan üç dönem kuralı nedeniyle yeni dönemde görev almayacağım. Bu bir bayrak yarışıysa bayrağın hak edene, liyakat sahibi olana, meslek örgütümüzün geleneğine sahip çıkana ve onu geleceğe taşıma kararlılığını gösterene geçmesini isterim. Biliyorum gözüm arkada kalmayacak. Zaten işin doğrusu ben de arkada kalmayacağım. Her zaman sizlerle olacağım. Yetkili kurullara seçilecek arkadaşlarıma başarılar diliyorum, yolları açık olsun sözleriyle konuşmasını sonlandırdı.
İMO Yönetim Kurulu 2. Başkanı Nusret SUNA, “Oda geleneğiyle uyumlu, meslektaşlarımız arasındaki ilişkiyi, dayanışmayı pekiştiren, mesleğin ve meslektaşlarımızın yaşadığı sorunların çözümüne odaklı ve güçlenerek tamamlayacağımız bir genel kurul yaşayacağımıza inanıyorum. Ülke siyasetinin yıpratıcı, yaralayıcı, ötekileştirici, farklı düşünenleri yok sayan ve hatta onları kulvar dışına itip siyaset yapamaz pozisyonda tutmayı hedefleyen antidemokratik tarzın toplumsal hayatımıza, ülkemize ne kadar zarar verdiği sır değil. Hiç şüphe yok ki bu tarzdan hepimiz şikâyetçiyiz, değiştirilmesini temenni ediyoruz. Bizim burada yaptığımız tam da bu noktada önem kazanıyor. Eleştirdiğimiz konuları meslek örgütümüzün hayatından uzaklaştırıyoruz. İnandırıcılığımızın sınandığı, test edildiği zeminler olarak gördüğümüz genel kurullara bu nedenle son derece titiz yaklaşıyoruz.” diyerek konuşmasına başladı.
Depremler sonrası inşaat mühendislerine yönelik soruşturmalara, tutuklamalara ve günah keçisi ilan edilmesine yönelik değerlendirmelerde bulunan SUNA, yapı üretim sürecinin bütünlük arz ettiğini, inşaatın planlanmasından zemin etüdüne, yapı malzemelerinin niteliğinden uygulamalara ve anahtar teslimine kadar bütün bir süreç boyunca pek çok farklı etkenle karşılaşılmasının mümkün olduğunu dile getirdi. Özellikle sürecin kamu ayağının yok sayıldığına ve zincirin en zayıf halkası olarak kabul edilen inşaat mühendislerinin cezalandırılmak istenmesini eleştiren SUNA, “Burada yanlış anlaşılmalara mahal vermemek için şunu ifade etmeliyim: 6 Şubat’taki büyük yıkımın sorumluları kimlerse yargı önüne çıkarılmalı ve hukuk zemininde hesap vermelidir. En küçük bir kararsızlığımız yok. Hiçbir tereddüdümüz yok” dedi.
Şube genel kurullarımızın ülkemizin hem ekonomik hem de siyasal alanda derin krizler yaşadığı, gerginliklerin öne çıktığı bir zaman diliminde toplandığını, politik aidiyetler ve hedeflerin sadece kendi alanını değil toplumsal yaşamın tamamını etkilediğini, derin bir ekonomik krizden geçildiğinin altını çizen SUNA, “Siyasal krizlerin ekonomik krizleri gölgelemek amacıyla bilinçli devreye alındığını iddia etmiyorum ancak kırılgan ekonominin hâkim olduğu, üretmeyen, iç dinamikleriyle gelişmeyen, toplum kesimleri arasındaki eşitsizliğin çarpıcı boyutlara ulaştığı, bir yanda yoksullukla baş etmeye çalışan milyonların diğer yanda ülkenin tüm nimetlerinden sınırsızca yararlananların, zenginliğine zenginlik katanların olduğu bir ülkede siyasal gerginliklerin yaşanmamasının mümkün olmadığını biliyorum.” dedi.
Hukuksuzluğun, yargı bağımsızlığının yok edilmesi, parlamentonun işlevsizleştirilmesi, kamu kaynaklarının politik hedefler için sınırsızca kullanılması ve bunu denetleyecek kurumların iktidar ilişkisinin unsuru haline getirilmesini ülkenin bir özeti olarak niteleyen ve Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesini ülkenin hukuk konusunda geldiği noktanın somut örneği olarak dile getiren SUNA, “Anayasa yok sayılmış, Anayasa Mahkemesi işlevsizleştirilmiş ve hatta kapatılması istenmiş, hukuk ayaklar altına alınmış, yüksek yargıdaki bütün teamüller iktidarın talebi doğrultusunda devre dışı bırakılmış ve bütün bunlar açıktan savunulmuş. İşte hukuk kategorisindeki yerimizin nedenlerinden biri de budur. Şunu söylemek istiyorum: Can Atalay sadece Gezi Parkı direnişi için cezalandırılmamıştır. Can Atalay hukukun üstünlüğü ve hak mücadelesinin simgesel isimlerinden biri olduğu için bugün hapistedir. 3. Köprü ile ilgili açılan davalarda, Kanal İstanbul için yapılan imar değişikliği ile ilgili yapılan itirazlarda, Maslak 1453 projesi için başlatılan hukuki süreçte Odamızın, Birliğimizin yanında olmuştur. Soma maden faciasında ve diğer iş cinayetlerinde, Çorlu tren kazasında, Adana’daki kız öğrenci yurdu yangını gibi davalarda mağdurların hakkını savunmuştur. Yani iddia edildiği gibi “terör” suçlusu olduğu için milletvekilliği düşürülmemiştir. Can Atalay kamu yararını, kent yararını savunmuş ve bu nedenle cezalandırılmıştır. Can Atalay şahsında toplumsal muhalefete, muhalif meslek odası ve sendikalara gözdağı verilmek istenmektedir.” diyerek ifade etti.
“Bizim bir iddiamız var. Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğu gerçeğinden hareketle, yapı üretim süreci ve güçlendirme çalışmaları, bilimin yol göstericiliğine, mühendisliğin rehberliğine bırakılarak meslek odaları üzerinden mühendisler, mimarlar harekete geçirilirse ülkemiz olabilecek en kısa zamanda afetlerin yol açacağı yıkımı asgari düzeye indirecek bir ülke haline gelecektir. Elbette karar vericiler merkezi yönetim ve yerel yönetimlerdir, bu işlerin yapılması için gerekli bütçe olanaklarını harekete geçirecek olan kamu yönetimidir ancak biz bu iddiayı bilimsel bilgi ile destekleyerek, bir başka ifade ile taşın altına elimizi koyarak devam ettirme azim ve kararlılığına sahibiz. Hatırlarsınız, 6 Şubat depremlerinden sonra hasar tespit çalışmaları için yüzlerce üyemizi seferber ettik ve kamu yönetimiyle işbirliği içinde çalıştık. Yine çalışırız, yine yaparız. Bu defa binalarımızın yıkılmaması, can kaybı yaşanmaması için elimizden gelen ne varsa ülkemizden, insanımızdan esirgemeyiz. Çünkü biz bu ülkeyi seviyor, insan hayatını kutsal görüyoruz.” diyen SUNA, “Genel kurul sürecinin mesleğimizi taçlandıracak, ortak paydamız olan meslek örgütümüzü ileriye taşıyacak bir adım olması tek dileğimdir. Yetkili kurullarda görev alacak arkadaşlara şimdiden başarılar diliyorum.” sözleriyle konuşmasını sonlandırdı.
Çalışma Raporunun okunması ve değerlendirilmesi gündeminde, 48. Dönem İMO İstanbul Şube Yönetim Kurulu Sekreter Üyesi Evren KORKMAZER tarafından Şubemizin 48. Dönemde (2022-2024) yapmış olduğu çalışma raporu özetlenerek sunuldu.
Uygarlık Mühendisleri Başkan adayı Mustafa KELEŞ konuşmasında İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi 49. Dönem Yönetim Kuruluna neden aday olduklarını yönelik değerlendirmelerde bulundu ve Uygarlık Mühendislerinin hedeflerine yönelik bir konuşma yaptı. İstanbul depremi, kentsel dönüşüm, inşaat mühendisliğinin durumu ve toplumdaki yeri, deprem sonrası yargılanan inşaat mühendislerinin durumuna değinen KELEŞ, işsiz mühendislere yönelik çalışmalar yapılması, eğitim faaliyetlerinin genişlemesi ve arttırılması, yapı denetimi konusundaki aksaklıkların giderilmesi gerektiğine dikkat çekti.
Çağdaş İnşaat Mühendislerinin Başkan Adayı Sinem KOLGU konuşmasına “Genel kurulumuzda mesleki konulardaki farklı yaklaşımları yok saymayacağız, mesleğimizin ve meslektaşlarımızın sorun ve sıkıntılarının çözümünde izlenecek yol ve yöntemlerle ilgili tartışmaları önemsizleştirmeyeceğiz, mücadele hattımızın hangi konular çerçevesinde örüleceğine dair eleştiri ve önerileri değersizleştirmeyeceğiz, meslek alanımızı ve meslektaşlarımızın çalışma esaslarını doğrudan etkileyen siyasete dair söyleyeceklerimizden vazgeçmeyeceğiz. Özetle yasak savmayacağız, sahici tartışmalar yapacağız. Çünkü genel kurulları sadece yasal zorunluluk olarak kabul etmemek, aynı zamanda hem kadrosal hem de kurumsal ve kuramsal yenilenmenin, değişim ve dönüşümün adresi olarak görmek gerekmektedir. Ne meslek alanımızın ne meslektaşlarımızın ne de meslek örgütümüzün sorunları durağandır. Günümüz dünyasındaki her şey gibi mesleğimiz de dinamik bir değişim göstermektedir. Gereklilikler ve ihtiyaçlar zamanla farklılaşmaktadır. Hayatımızı buna uygun düzenlemek, değişen şartları an be an takip edip anlayarak buna göre rotayı yeniden hesaplayıp yolumuza devam etmek zorundayız. Genel kurulumuzdan beklentimiz bu çerçevededir.” diyerek başladı.
İnşaat mühendisliğinin, insanın refahı ve mutluluğuyla doğrudan ilintili birkaç mühendislik disiplininden biri olduğunu, sadece hesaplamalardan ve formüllerden ibaret olmadığını; ekonomiyle, siyasetle, sosyolojiyle ve ‘afetlerin insanda yarattığı yıkıcı etki nedeniyle’ toplumsal ve bireysel psikolojiyle de ilgili olduğunu kaydeden KOLGU, toplumsal ve ekonomik gelişmenin yönü hangi noktaya işaret ediyorsa inşaat mühendisliğinin de ona göre konumlanmış ve gerçekleştirdiği üretim ile gelişmenin itici gücü, yönlendiricisi haline geldiğine ve de toplumsal ihtiyaçlar ve gelişimlerin mesleğimizin yönünü/yolunu belirlediğine işaret etti.
“526 yılında Hatay’ı yıkan depremden yaklaşık 1500 yıl sonra 6 Şubat 2023’te Hatay’ın bir kez daha yıkıma uğramasını, binlerce insanın hayatını kaybetmesini anlayabilmek mümkün değildir. Aradan 1500 yıl geçmiş, inşaat mühendisliği ve inşaat teknolojisi tarifsiz bir gelişim göstermiş ancak sonuç değişmemiştir.526 yılındaki depremin can kaybına yol açması o günün şartlarına bakıldığında anlaşılabilir ancak 2023’teki depremin böyle sonuçlanması kabul edilebilir mi? Aynı şekilde 1509’da İstanbul’u yıkan depremden 500 yıl sonra 1999 depreminde diğer kentleri bir tarafa bırakalım İstanbul’da bine yakın vatandaşımız hayatını kaybetti. Tarihsel karşılaştırmalar sanayi devrimi, kentlerin ortaya çıkışı, kırdan kente göç, nüfus artışı, yapılaşma yoğunluğu gibi kavramlarla birlikte ele alındığında afetlere karşı neden direnç göstermediğimiz açığa çıkmaktadır. Tıpkı Türkiye kapitalizminin çarpık gelişmesi gibi kentlerimiz de çarpık ve sağlıksız gelişmiş, plansız ve programsız şekilde büyüyen kentler sorunu büyüterek bugüne taşımıştır.” diyen KOLGU, yaşam hakkının, sağlıklı ve güvenli bir konutta barınma hakkı, temel insan haklarından ve Anayasal güvence altında olduğunun altını çizerek, insan haklarını temel alan hiçbir devletin vatandaşlarının depremde ve su taşkınlarında yaşamını kaybetmesine izin vermediğini belirtti.
Olası Marmara depreminde İstanbul’un ve çevre illerin tehlikede olduğunu, 2002’de iktidara gelip 22 yıldır yapı stokunun iyileştirilmesi için adım atılmadığını belirten KOLGU, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde aday olan ve yıllarca hem TOKİ’de yöneticilik yapmış, bakanlık koltuğuna oturmuş olan Sayın Murat Kurum’un bir televizyon kanalında “her türlü enerjiyi, gayreti vereceğiz ve dönüştüreceğiz. Bunun başka bir çaresi yok. 130 bin canımız gitmiş. Bakın 11 ilde deprem oldu, ama İstanbul bu 11 kente yetişir. Allah göstermesin, İstanbul’da bir şey olursa ülke gider, bayrak gider, devlet kalmaz.” sözlerini hatırlatarak, “Sayın Kurum, sırasıyla TOKİ Uygulama Dairesi’nde uzman, TOKİ İstanbul Avrupa Yakası Uygulama Şube Müdürü, Emlak Konut Genel Müdürlüğü ve son olarak da 5 sene Çevre, Şehircilik ve İklimlendirme Bakanlığı yaptınız. Mensubu olduğunuz parti İstanbul yerelini 25 sene yönetti, partiniz 22 senedir merkezi iktidarda bulunuyor. Görevde harcadığınız bu kadar yılda bunları neden yapmadınız, engel olan neydi veya kimdi? Bakanken yapamadığınızı belediye başkanı iken gerçekleştirebileceğinizi düşündüren güç nedir? İstanbul’u yıkacak bir depremin bağımsızlığımızı tehlikeye atacağını yeni mi anladınız? Yapı stokumuz bağımsızlığımızı tehlikeye atacak derecede güvensizse, o yapıları affeden İmar Barışı’nı neden savundunuz? Yanıtları biliyoruz. Daha doğrusu yanıtlamayacağını biliyoruz. Zaten bu soruları kendisine değil tarihe not düşmek için soruyoruz. Unutulmamalıdır ki kamuoyunu doğru bilgilendirmek ve kamunun yararını savunmak yasayla kurulmuş meslek örgütümüzün kuruluş amaçlarının başında yer alır.” dedi.
“49. Olağan Genel Kurulumuzu ise pandemi döneminde yavaş yavaş uç veren ekonomik sıkıntıların ağırlaştırdığı yaşam koşulları altında topladık. Benden önceki konuşmacılar özellikle genç, kadın ve emekli meslektaşlarımızın yaşadığı ekonomik sorunları dile getirdiler. Önümüzdeki çalışma döneminde meslektaşlarımızın ekonomik sorunları mücadele hattımızın başat konularından biri olacaktır. Biz buna hazırız. Mücadeleyi büyütecek, üyelerimizin daha geniş katılımını sağlayacak, meslektaşlarımızın sosyal ve özlük haklarındaki kayıplarını telafi etmek için üretimden gelen gücümüzü kullanacağız. Özellikle genç mühendisler için hayati önem taşıyan mühendis asgari ücret uygulamasının kamu yönetimi nezdinde yeniden karşılık bulması asıl hedeflerimizden birisi olacak. Hem mesleğimizi hem de meslektaşlarımızı hak ettiği mertebeye çıkarmak için gayret edeceğiz ve çok çalışacağız.” diyen KOLGU, “Adaylığımı kadın inşaat mühendislerinin toplumsal rollerdeki eşitlik ve var olma mücadelesini ileriye taşıma kararlılığı olarak değerlendiriyorum. Cumhuriyetin kazanımlarının bir bir yok edildiği bu dönemde biz kadınların yönetimlerde karar verici olarak azimle mücadele etmesi toplumsal yaşamın sağlıklı bir şekilde işleyişi ve geleceğimiz için zorunluluktur. İnşaat mühendisliğinin erkek egemen bir meslek olduğu algısını değiştirmeyi hedefliyorsak önce şube hayatından başlamalıyız. Sayın Füsun Sümer’in şube başkanlığı ve aynı dönemde yönetim kurulunda bulunan kadınların taşıdığı bayrağı önümüzdeki dönemde daha da yukarı çıkarmaya kararlı olduğumuzu bilmenizi isterim. Bizler yüzde 30’ları aşan düzeyde işsizlik yaşayan, erkeklerden daha düşük ücretle çalışmaya mecbur bırakılan, şantiyelerde, proje bürolarında mobinge uğrayan kadın meslektaşlarımızın kız kardeşleriyiz. Bizler ilk kadın inşaat mühendislerinden, öncü kadınlardan Sabiha Rıfat Gürayman’ın kız kardeşleriyiz. Ne onların haklarını savunmaktan vazgeçeriz ne de onların bıraktığı mirasa halel getiririz.” sözleriyle konuşmasını sonlandırdı.
Çalışma Raporunun değerlendirilmesi bölümünde söz alan üyeler (Ömer Faruk KÜLTÜR, Cemal GÖKÇE, Cevdet ŞENTÜRK, Ali KOÇAK, Mustafa Sinan YARDIM, Selçuk İZ, Özer OR, Hasan AKKAR, Oktay GÜLAĞACI, Rezan BULUT, Hasan Alper ÇULHA, Umut DAĞAR, Cihangir NUHOĞLU, Ayşegül BİLDİRİCİ SUNA, Perihan YAĞCI, Jiyan TUNÇTAN, Fatih ECE, Özcan PEKMEZ) değerlendirmelerini yaptılar.
Genel Kurul, Nusret SUNA’nın Oda Genel Merkezinin çalışmalarına yönelik değerlendirmelerini yaptığı, Evren KORKMAZER’in katılımcıların sorularına yanıt verdiği ve Fusun SÜMER’in 48. Dönem Çalışma Raporu üzerine yapılan değerlendirmelerine yönelik yapmış olduğu konuşmalarla sona erdi.
İMO İSTANBUL ŞUBESİ 48.DÖNEM YÖNETİM KURULU BAŞKANI FUSUN SÜMER’İN 49. DÖNEM OLAĞAN GENEL KURULU’NDA YAPMIŞ OLDUĞU KONUŞMA
Değerli Konuklar,
Değerli Katılımcılar,
Değerli Meslektaşlarım,
Basınımızın Değerli Temsilcileri,
İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi 49. Olağan Genel Kurulu’na hoş geldiniz. Sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyor, Genel Kurulumuza başarılar diliyorum. Meslek örgütümüzün gelenekleriyle uyumlu, inşaat mühendislerinin olgunluğunun öne çıktığı, mesleki-politik yaklaşımların, farklı görüşlerin özgürce dile getirildiği, yetkili kurul seçimlerinin eşit ve adil bir şekilde cereyan ettiği bir genel kurul olacağından hiçbir kuşku duymuyorum.
Şimdiye kadar toplanan genel kurullarda neler yaşandıysa bugün de benzer şeyler yaşayacağız ve genel kurul sonrası program hedeflerimize sadık kalarak çalışmaya devam edeceğiz. Farklılıklarımızı koruyarak mesleğimizin ve meslektaşlarımızın sorunlarının çözümü doğrultusunda kenetlenerek yürüyeceğiz. Farklılıklarımızı koruyarak mesleğimizin ve meslektaşlarımızın sorunlarının çözümü doğrultusunda kenetlenerek yola düşeceğiz.
Dile kolay 70 yıllık bir gelenek bu. 70 yıldır mesleki alanımıza dair o kadar çok konu tartışılmış ki, o kadar çok farklı görüş dile getirilmiş ki, yetkili kurullar için kıyasıya yarış yapılmış ki. Kahramanı meslektaşlarımız olan büyük ve onurlu bir tarihtir bu. Bizler bugüne getirdik ve yine bizler geleceğe taşıyacağız.
Bir meslek örgütü eğer 70 yılı geride bıraktıysa ve yine aynı meslek örgütü halkçı, kamucu, mesleki etik değerlere bağlı çizgisinden 70 yıldır ödün vermiyorsa hakkını teslim etmek gerekmektedir. Hakkı teslim edilmeli tabii ki ancak beraberinde devamlılığın nedenine de vurgu yapılmalıdır.
Bunu sadece üyelerimizin aidiyet duygusu üzerinden açıklamak inanıyorum ki eksik kalacak, inşaat mühendislerinin öyküsünü anlamaya yetmeyecektir. Çünkü öyküde 1954 yılında gerçekleşen TMMOB genel kurulunda yaptığı konuşmada “temennilerimiz hudutsuz” diyen kurucu başkan Naim Şukal ile karşılaşırız; öykünün yaratıcılarından biri odur.
Çünkü öyküde “Boğaza değil Zapsuyuna” köprü diyerek Hakkari’ye giden meslektaşlarımız da vardır; halk için mühendislik anlayışının taşıyıcısı onlardır. Çünkü öyküde Teknik Güç dergisi yazı işleri müdürlüğü yaparken kaçırılarak öldürülen Zeki Erginbay, “Eğitim Üretim İçindir” diyen Harun Karadeniz vardır. 10 Ekim Katliamı’nda kaybettiğimiz öğrenci kardeşimiz Güney Doğan ve çok sayıda değerli inşaat mühendisinin emekleri ve hatıraları, bize yol göstermekte ve sorumluluklarımızı hatırlatmaktadır.
Yürüdüğümüz bu yolda karanlık günlerimizi aydınlatan, adaletin eksikliğini hissettiğimiz bugünlerde bize cesaret aşılayan meslektaşlarımızdan aldığımız güçle ilerliyoruz. Bu yürüyüşümüzde temennileri hudutsuz kılan çağdaş inşaat mühendislerinin çabası ve azmi vardır. Gecesini gündüzüne katarak mesleğini icra eden, proje masalarında dirsek çürüten, şantiyelerin tozuna, toprağına, soğuğuna, sıcağına maruz kalan, arta kalan zamanlarda sevdiklerinden, ailesinden fedakârlık yaparak meslek örgütü çalışmalarını omuzlayan arkadaşlarımız var.
Ve belki de hepsinden önemlisi, inşaat mühendislerinin örgütlü olmaya ihtiyacı var ve meslek örgütümüzün hakkını teslim etmenin odak noktasında yer alan işte bu ihtiyacın karşılanmasıdır. Devamlılığı sağlayan, güçlenerek geleceğe yürümemize yol açan işte bu ihtiyaçtır.
Bu ülkenin derdini kendi derdi gibi sahiplenen, sorununu sorunu kabul eden, bununla yetinmeyip bu sorunlara çözüm üretmeye gayret eden bizler bir kurumdan daha fazlası olmayı başardık. Bizler, 1961'den bu yana yapı denetiminin önemini vurgulayan önerilerimizle kamuoyunun karşısına çıkmışız.
Önerilerimiz kabul görseydi ve o yıldan başlayarak yapı denetim sistemi uygulamaya alınsaydı mevcut yapı stokumuz bu kadar kötü durumda olur muydu? Tabii yanıtını biliyoruz ama yine de sormadan edemiyoruz. Bu kentin en büyük sorunlarından birinin kent içi ulaşım olduğunu görmüş, bunun için toplu taşımacılığı merkezine alan ulaşım politikasını savunmuşuz. Örneğin 1960’ların sonunda boğaza köprü tartışması başladığında, toplu taşımaya gerekli yatırım yapılmazsa bir değil birkaç tane köprü yapmak zorunda kalınacağına dair itirazımız kabul görse kent içi ulaşım böyle olur muydu?
Evet Değerli Meslektaşlarım,
Listeyi uzatmak mümkündür. Mühendislik eğitiminin niteliksizliğine, rant odaklı kentleşme politikaları ve imar planlarına, doğayı ve yeşili yok eden ulaştırma projelerine, kentlilerin ortak kullanım ve yaşam alanlarının sermaye gruplarına peşkeş çekilmesine, Kanal İstanbul gibi özünde rant ve emlak odaklı olan projelere, yapı denetiminden şantiye şefliğine, genç meslektaşlarımız başta olmak üzere hemen hemen bütün meslektaşlarımızın ve emekli arkadaşlarımızın özlük haklarıyla, ücretleriyle ilgili yaşadığı sorunlara dair söylediklerimiz, görüş ve yaklaşımlarımız, müdahalelerimiz bilinmektedir ve bütün bunlar şubemizin ayırt edici özellikleri arasında yer almaktadır.
Bu benzeri konulardaki yaklaşımımız ve müdahalelerimiz siyasi iktidarlar tarafından çoğu kez kabul görmedi, yok sayıldı ve bizler mesleki sınırları zorlayarak politika yapmakla suçlandık. Mesleki alan ve konuları da içine alacak şekilde ülkenin ekonomik-politik-sosyal ve kültürel karar ve tasarruflarının altında iktidarların imzası bulunmaktadır ve bunlar mesleğimizi ve meslektaşlarımızı doğrudan etkilemektedir.
Örneğin kamu kesiminde çalışan meslektaşlarımızın ya da emekli meslektaşlarımızın ne kadar maaş alacağını iktidar belirlemektedir. Örneğin her kente bir üniversite açarak, öğrenci sayısı ile öğretim üyesi sayısı arasında uçurum yaratan, üniversiteler arasında nitelik açısından derin farklara yol açan, mühendislik eğitimi için gerekli donanımı sağlamayan, inşaat mühendisi sayısıyla istihdam arasındaki dengeyi bozan, bu dengesizliğin kaçınılmaz sonucu olarak ortaya çıkan işsizliği meslektaşlarımızı düşük ücretlerle çalıştırılması için tehdit olarak kullanan iktidarın yaklaşımı değil midir?
Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğu ve mevcut yapı stokunun kayda değer kısmının deprem güvenliğine sahip olmadığı gerçeğini yok sayan, yapı denetim sistemini sağlıklı bir işleyişe kavuşturmayan, inşaat mühendislerinin yetkisini ve ağırlığını azaltacak düzenlemeleri hayata geçiren, yapı üretim sürecini denetimsizliğe mahkûm eden, kentsel dönüşüm projelerini rant değeri yüksek bölgelere kaydıran, 99’ depremlerinden hemen sonra işbaşına gelen ve bunu milat olarak kabul ederek yapı stokunun iyileştirileceği vaadinde bulunan, ancak aradan geçen 22 yıl boyunca kayda değer bir mesafe kat etmeyen, şimdi yeniden yapıların depreme hazır hale getirileceğine dair söz vermekte beis görmeyen, 6 Şubat depremlerinin vurduğu kentler başta olmak üzere hemen bütün ülkede İmar Barışı ilan ederek yıkımın ağırlaşmasına sebebiyet veren ve tabii ki deprem sonrası arama-kurtarma çalışmalarını gereği gibi yapamayan, aldığı ya da geç aldığı kararlarla binlerce insanı ölüme terk eden, aradan geçen bir yıla rağmen deprem bölgesindeki mağduriyeti gideremeyen, vatandaşlarımızı temel haklarından mahrum bırakan siyasi iktidar değil mi?
Kimse iddia edemez ki bizlerin yaklaşımı, eleştirileri sadece mevcut iktidar dönemi için geçerlidir. Sanılmasın ki sesimizi sadece bugünlerde çıkarıyoruz, muhalefetimizi sadece bugünlerde hayata geçiriyoruz. Bu, İnşaat Mühendisleri Odası’nı bilmemek, tanımamaktır. Meslek örgütümüzün tarihinden bihaber olmaktır.
Geride bırakılan 70 yıl boyunca kaç iktidar iş başına geldi, kaç hükümet değişti, meslek alanımızla ilgili bakanlıkların koltuklarında kaç siyasetçi oturdu? Meslek örgütümüz mesleki-bilimsel doğrulardan, evrensel kabullerden asla taviz vermedi. Kamu yararı ve halk için mühendislik yaklaşımı her daim savunuldu. Bu, hangi iktidarı, ne oranda rahatsız etti bilemeyiz. Bizler kendi doğrularımızdan sorumluyuz ve 70 yıldır doğrularımızın arkasında duruyoruz.
Değerli Katılımcılar,
Değerli Konuklar,
İstanbul kadim bir kenttir. Şimdi bu kadim kent beklenen depremle, güvenli olmayan yapılarıyla anılmaktadır. Şimdi İstanbul’u ve çevre illeri etkilemesi beklenen olası bir Marmara depreminin “büyük trajedi olacağı” bilim çevrelerinde ifade ediliyor. İstanbul olası depremi kaderine razı bir şekilde beklememeli, bu konuda yapılması gereken çalışmalar merkezi yönetim yerel yönetim ve vatandaş iş birliği içerisinde ivedilikle çözüme ulaştırılmalıdır.
1999’dan 2023’e ne yapıldı? Yapıların, kentlerin deprem güvenliğini sağlamak için adım atıldı mı? Evet kayda değer bir adım atılmadı, geleceğe güvenle bakacak iyileştirme yapılmadı ve Türkiye deprem gerçeğinin yok sayılmasının, yerine getirilmeyen kamusal görevlerin sonucuna büyük ve tarifsiz bir acıyla tanık oldu. Bir ülke 1999 depreminden 24 sene sonra aynı, hatta daha ağır bir yıkımla karşı karşıya kalıyorsa orta yerde yanıtlanması gereken sorular bulunmaktadır.
Soru sorulur, yanıt verilir, kamuoyu ikna edilemezse bunun siyasi, hukuki, vicdani sonuçları olur. Bizim ülkemizde böyle mi oluyor, ne yazık ki olmuyor. İktidar, bırakalım yapıların, kentlerin, ulaşımın, altyapının deprem tehlikesini gözeterek iyileştirilmesini, düzenlenmesini İmar Barışı ilan edilerek adeta yıkıma davetiye çıkarttı. Unuttuk mu İmar Barışı’nın nelere yol açtığını? Unutmadık, unutmayacağız.
6 Şubat depreminin vurduğu 10 ilde 294 bin yapı imar barışından yararlandı. İzmir’de 811 bin başvuru yapıldığı İstanbul’da İmar Barışı’na başvuru sayısının 1 milyon 748 bin olduğu yazıldı. Bu sayıların bir anlamı bulunuyor. İstanbul olası bir depremi kaçak, ruhsatsız, mühendislik hizmeti almadan üretilmiş ancak İmar Barışı’na başvurarak yasallaşan yüzbinlerce yapıyla karşılayacak. Kaldı ki İmar Barışı’na başvurmayan yapıların depremde nasıl bir tepki vereceğinin de muamma olduğunu dikkatlerinize sunmak isterim.
6 Şubat depreminde birkaç yıl önce biten yapıların, bilmem kaç liraya satılan yeni konutların bile yıkıldığına tanık olduk.
Özeti bütünlüklü bir kötülükle karşı karşıyayız. Yapı stoku, yapı denetim sistemi ve imar barışının paydaşı olduğu olumsuz tablo kentlerimizde yıkıma yol açmıştır, böyle devam ederse bundan sonra da açacaktır. Çünkü ders almıyoruz, gereğini yapmıyoruz.
Kritik soru İstanbul’un depreme hazır olup olmadığıdır. Bu soruya olumlu yanıt vermek isteriz tabii ki. Ancak veremiyoruz. Yapı stokumuzun mevcut durumu sır değil. İktidar sözcüleri bile 300 bin yapının yıkılması ve yeniden yapılması gerektiğine işaret ediyor. Şunu ifade etmek isterim: Kadim kent eskidir, yapıların deprem güvenliği yoktur ve yapı stoku olası bir depremde kaçınılmaz bir faciaya neden olacaktır.
Hiçbirimiz mucizevi çözümler aramıyoruz. Mühendisliğin, bilimin, insani ve vicdani sorumluluğun gereği bellidir: Nasıl tanımlarsanız tanımlayın ister dönüşüm ister iyileştirme deyin öncelikle projeler rant odaklı olmaktan çıkarılmalı, barınma hakkı zenginleşme aracı olarak görülmemeli, güçlendirme çalışmaları için merkezi bütçeden kaynak aktarılmalı, rant odaklı kentsel dönüşüm projelerini yapanlar kentlerimizden elini çekmeli, yapı denetim sistemi günün ve üretimin ihtiyacına göre düzenlenmeli, mevcut kentleşme ve imar politikaları terk edilmeli, uygun olmayan alanlar yapılaşmaya açılmamalı, müteahhitlik mevzuatında köklü değişiklikler yapılmalı, mühendislik uygulamalarını denetleyecek kamusal kanallar oluşturulmalıdır.
Özetle; yapılarımızı ve kentlerimizi depreme hazırlamak için adeta seferberlik ilan edilmelidir. Bu ne tek başına merkezi idarenin ne de yerel yönetimlerin altından kalkabileceği bir yüktür. Merkezi idare, yerel yönetim ve vatandaş iş birliği sağlanması ve hepsinden önemlisi de ivedilikle harekete geçilmesi şarttır. Bu adil bir şekilde yapılmalıdır. Yurttaşlarımız temel sorunları ve ihtiyaçları siyasi tercihlerine bakılmaksızın karşılanmalıdır.
İstanbul’un kaybedecek tek bir dakikasının bile olmadığı bilinmelidir. Bu gerçeği görmeyenler ileride yaşanacak acıların sebebi olacaktır. Deprem toplanma alanlarının önemi, afet sonrası ulaşım güzergahlarının ne anlama geldiği, 6 Şubat depremlerinde net bir şekilde açığa çıktı. Şehirlerarası karayolları, hava alanları bile kullanılamaz hale geldi. Elektrik, su, kanalizasyon gibi altyapı hizmetleri verilemedi. İletişim ve haberleşme yapılamadı. Arama-kurtarma çalışmalarının bile planlı bir şekilde yapılamaması yıkımı ve acıyı katladı. Hastaneler, belediye binaları hasar gördü, afet bölgesinde hizmet verilemedi.
Afete hazırlık politikası, imar planlarından deprem toplanma alanlarına, hizmet üreten kurumlara ait binaların ayakta kalmasından ulaşım güzergâhlarına, yapı denetiminden afet sonrası arama-kurtarma çalışmalarını içermektedir. Bunlardan birinin olmaması ya da zayıf halka olması zincirin kırılmasına yol açacak, nihayetinde ülkemizin pek çok kez karşı karşıya kaldığı facia ne yazık ki tekrar yaşanacaktır. Ve yine ne yazık ki bunların hemen hiçbiri ülkemizde gerektiği düzeyde değildir.
Deprem konusuna oldukça uzun değindim. Bu nedenle affınıza sığınıyorum. İstanbul’da yaşıyoruz ve inşaat mühendisiyiz. Depremin ülkenin geleceğini tehdit edecek derecede önemli bir tehlike olduğunu biliyoruz. Hem bu kürsüden ve hem de bundan sonra hemen her ortamda ısrarımızı sürdüreceğiz. Mesleki, bilimsel ve evrensel kabullerin taşıyıcısı olmaktan vazgeçmeyeceğiz.
Deprem konusunu bitirmeden şunu ifade etmek isterim: Eleştirilerimizde haklı çıktık ve çok acı çektik. Şimdi aynı konular bağlamında İstanbul’u işaret ediyoruz ve haklı çıkmaktan korkuyoruz.
Vatandaşlar beslenme, barınma, ısınma, sosyal-kültürel etkinliklerde bulunma ve benzeri gibi temel ihtiyaçlarını insana yakışır bir düzeyde karşılayamamaktadır. Tabii bir de artık devasa boyutlara ulaşan işsizlik sorunu var. Ayrıca asgari düzeyin bile altında ücret alan kayıt dışılık gerçeği bulunuyor.
İlk önce şunu vurgulamak istiyorum: Bugün inşaat mühendisleri arasında işsizlik yüzde otuzlardayken, her iki genç meslektaşımızdan biri işsizken, yine her iki meslektaşımızdan biri mühendislik asgari ücretinin altında çalışmaya mecbur edilmekteyken bunu kabullenmek mümkün değildir.
Türkiye kamuda çalışan mühendislerine yoksulluk sınırının altında maaş vermektedir. Özel sektörde özellikle genç meslektaşlarımızın düşük ücretlerle çalışmaya mahkûm edildiği, işsizliğin demoklesin kılıcı gibi tehdit olarak kullanıldığı bilinmektedir. Mesleğimiz, meslektaşlarımız bu noktaya nasıl geldi. Bugünkü tablonun ilk adımı, popülist politikalarda her kente bir üniversite açılmasıyla atıldı. Bu durum istihdam olanaklarıyla mühendis sayısı arasında uçurum yarattı. Bugün neredeyse 1 milyona yakın mühendis, mimar, şehir plancısı bulunmaktadır. Ortalama 250 bini ise işsizdir.
2021 yılında Oda merkezimiz tarafından hazırlanan “Türkiye’de İnşaat Mühendisliği Gerçeği” başlıklı raporu okumuşsunuzdur. Araştırmaya katılan meslektaşlarımızın yüzde 28,2’si işsiz. 35 yaş altındaki inşaat mühendislerinde işsizlik oranı yaklaşık yüzde 48,3. Yani iki genç inşaat mühendisinden biri işsiz. Kadın inşaat mühendislerinin yüzde 47,1’i işsiz.
Buradaki önemli soru bunu değiştirme kararlılığına sahip miyiz? Elbette meslektaşlarımızın yaşadığı olumsuzluklar meslek örgütümüzün mücadele konularından biridir. Özellikle TMMOB tarafından başlatılan “Boşuna mı Okuduk” ile “Diplomalı İşsiz Olmak İstemiyoruz” başlıklı kampanyalar bu sürecin önemli adımlarındandı.
Mahkûm bırakıldığımız diplomalı işsizliğin önüne geçilmelidir. Meslek alanlarımızı daraltan, istihdam oranını düşüren özelleştirme ve rant politikaları terk edilmeli; üretime, sanayileşmeye, kalkınmaya dayalı ekonomik politikalar benimsenmelidir.
Başta kamu kurum ve kuruluşları olmak üzere kamu hizmeti yapan kurum ve şirketlere yeni mezun meslektaşlarımızı istihdamı zorunlu hale getirilmeli, böylelikle genç meslektaşlarımızın istihdam sorunu çözülmelidir. İşten çıkarmalar durdurulmalıdır.
Eşitsiz, adaletsiz, yoksullaştıran, yoksulluğu ortadan kaldırmak yerine yoksulluktan politik sonuç elde etmeye çalışan bir düzenle karşı karşıyayız. Örneğin emekliler.
Şunun bilinmesi gerekiyor: Ne çalışanların ne emeklilerin yaşadığı ekonomik sorunlar ne de ekonomik sıkıntılar ülkenin yoksul olmasıyla alakalı değil. Gelir dağılımı ile alakalı, adaletsizlik ve eşitsizlikle alakalı. Gelir adaletsizliği yıldan yıla artıyor, bir kesim yoksullukla boğuşurken adaletsizlik her yıl gözle görülür şekilde artıyor.
Değerli Üyeler,
Değerli Katılımcılar,
Sizlere ulaştırılan Çalışma Raporu’nda ayrıntıları ile yer alan bir bölüme dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Şubemiz faaliyetlerinde meslek içi eğitimler önemli bir yer tutmaktadır. Bunu neden önemsiyorum. Çünkü eğitimin nitelik kaybını, üniversiteler arasındaki uçurumu ancak meslek içi eğitimlerle giderebilirsiniz. Yaşam boyu öğrenme ilkesini ancak bu yolla hayata geçirebilirsiniz. Bilim durağan olmadığına göre bilimsel, teknolojik gelişmelere ancak bu vesileyle hâkim olabilirsiniz.
48. dönemde bu kapsamda toplam 49 seminer, 17 söyleşi ve 12 kurs, eğitim ve atölye gerçekleştirildi. Eğitimler yüz yüze ve çevrimiçi olarak gerçekleştirildi. Örneğin youtube kanalımızın izlenme sayısı eğitimlerin meslektaşlarımızın ilgisine mazhar olduğunu göstermektedir. 234 bin meslektaşımız kanaldaki eğitimleri izledi, bunun gerçekten kayda değer bir katılım olduğunu belirtmem gerekiyor.
Tam da bu noktada eğitimleri hazırlayıp meslektaşlarımızla buluşturan çalışanlarımıza, eğitim veren hocalarımız ve meslektaşlarımıza huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum. Var olsunlar, sağ olsunlar. Tabii bu arada geride bıraktığımız dönemde ulusal ve uluslararası katılıma açık, büyük ölçekli toplantılar gerçekleştirdik. 18. Teknik Kongre, 14. Ulaştırma Kongresi, 9. Geoteknik Sempozyumu, Yüksek Yapılar Sempozyumu ve Yapı-Deprem Mühendisliği Açısından 6 Şubat Depremleri bu toplantılar arasındaydı. Toplantıların hem katılım hem üretim açısından başarıyla tamamlandığını ifade etmek isterim.
Ayrıca toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda tüm şubelerimizin yönetim kurulu ve şube çalışanlarının katılımıyla Örgüt İçi Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Farkındalık Eğitimi çevrimiçi olarak verildi. Bu tür eğitimlerin meslek örgütümüzün içerisinde yaygınlaşmasının meslektaşlarımız için önemli bir kazanım olduğunu düşünüyorum.
Mesleki-teknik toplantıların mesleğimizin evrensel kabul ve değerlerinin, bilimsel doğruların, bilimsel-teknolojik gelişmelerin kavranmasında, içselleştirilmesinde ve meslek örgütümüzün referans kurum haline gelmesinde katkısı tartışılmazdır. Bunun yanı sıra yapı stoku envanter çalışmaları kapsamında İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile iş birliği kapsamında ağırlıklı olarak genç mühendislerden oluşturulan ekiplerle incelemeler yaptık ve veriler toplandı. İstanbul, Sakarya ve Bursa şubeleri ile Marmara bölge koordinatörlüğünü yaptık. 318 gönüllü meslektaşımızın katılımıyla Adıyaman ve Kahramanmaraş’ta yaklaşık 21500 binanın hasar tespiti yapıldı.
Bir çalışma döneminin daha sonuna gelmiş bulunuyoruz. Bunun bir son değil yeni bir başlangıç olduğunu, bizlere geleceği muştuladığını biliyorum. Ben demokratik bir işleyiş olan üç dönem kuralı nedeniyle yeni dönemde görev almayacağım.
Destekleriniz için teşekkür ederim. Bu bir bayrak yarışıysa bayrağın hak edene, liyakat sahibi olana, meslek örgütümüzün geleneğine sahip çıkana ve onu geleceğe taşıma kararlılığını gösterene geçmesini isterim. Biliyorum gözüm arkada kalmayacak. Zaten işin doğrusu ben de arkada kalmayacağım. Her zaman burada, sizlerle olacağım. Yetkili kurullara seçilecek arkadaşlarıma başarılar diliyorum, yolları açık olsun. Beni dinleme nezaketi ve sabrı gösterdiğiniz için sizlere teşekkür ediyorum. Genel kurulumuza tekrar başarılar diliyorum. Saygılarımla
SEÇİMLER: İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi 49. Dönem Olağan Genel Kurulu çerçevesinde yapılan Seçimler 11 Şubat 2024 tarihinde Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Karaköy Binasında yapıldı. Seçimlere Çağdaş İnşaat Mühendisleri ve Uygarlık Mühendisleri katıldı. Seçimde Çağdaş İnşaat Mühendisleri 2507 oy alırken, Uygarlık Mühendisleri 1714 oy aldı.