Devletin Tüm Organlarını ve Tüm Kurumlarını Yaşam Hakkını Korumak İçin Göreve Davet Ediyoruz
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulunun, “İmar Barışı” hakkında Anayasa Mahkemesinin verdiği kararla ilgili, 12 Aralık 2024 tarihinde yaptığı açıklama.
Eklenme Tarihi: 12/12/2024
Eklenme Tarihi: 12/12/2024
Ülke
genelinde yaklaşık 13 milyon konutu ilgilendiren imar barışı/affı
uygulaması 18 Mayıs 2018 tarih ve 30425 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan 7143 sayılı “Vergi ve Diğer Bazı Alacakların Yeniden
Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun” ile 3194 sayılı İmar Kanunu’na eklenen Geçici 16. Maddeyle
yürürlüğe girmişti. Yapılan ilk düzenlemede, son başvuru tarihi olarak
31 Ekim 2018 tarihi belirlenmiş olmasına karşın gerek başvuru sayısının
gerekse elde edilen gelirin azlığı nedeniyle başvuru süresi 31 Aralık
2018 tarihine kadar uzatılmıştı.
İmar
affı ile mülkiyet ve imar sorunu olan, ruhsatsız ya da imar mevzuatına
aykırı olarak eklentiler yapılmış, ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine
aykırı yapıların kayıt altına alınmasında yalnızca başvuru sahibinin
beyanı esas alınmış, binaların risk durumuna ilişkin herhangi bir
denetim süreci işletilmeksizin, kaçak yapılar veya yapı eklentileri
kâğıt üstünde yasal statü kazanmıştı.
Geçici
maddede yer alan "Yapının depreme dayanıklılığı hususu malikin
sorumluluğundadır." hükmü ile herhangi bir şekilde mühendislik hizmeti
almamış birçok yapının kâğıt üstünde yasallaşması sağlanmış, olası bir
afette yaşanabilecek can ve mal kayıplarında idarenin sorumluluğunun
ortadan kaldırıldığı düşünülmüştü.
TMMOB
İnşaat Mühendisleri Odası olarak imar affının gündeme geldiği ilk
günden itibaren devletin yaşam hakkını koruma sorumluluğunu hatırlatmış,
bu sorumluluğun kanun ya da başka türde bir mevzuat düzenlemesiyle
ortadan kaldırılamayacağını, olası bir afette imar affından faydalanmış
yapıların yıkılarak can ve mal kayıplarına neden olması halinde
sorumluluğun ilgili idarede olacağı hususu TMMOB bileşenleriyle birlikte
sözlü ve yazılı tüm imkanlar kullanılarak dile getirilmiştir.
6
Şubat 2023 Kahramanmaraş Depremlerinde, denetimsizlik ve hukuka
aykırılıkları tüm halkımız derinden acı ve yıkım olarak
yaşamıştır. Resmi verilere göre 50 binden fazla insanımızı yitirdiğimiz,
deprem anında yaklaşık 40 bin binanın yıkıldığı, 200 binden fazla
binanın ise ağır hasar aldığı 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki 6 Şubat 2023
Depremlerinin ardından başlayan yargı süreçleri ise devam etmektedir.
Depremden etkilenen illerde kaç yapının imar affından faydalandığı
bilgisi kamu ile paylaşılmamakla birlikte (Elâzığ hariç kalan) 10 ilde
imar affından faydalanan yapı sayısının 294.165 olduğu birçok farklı
açık kaynakta paylaşılmıştır. İmar affından faydalanan yapılardan
kaçının depremde yıkıldığı da kamu ile paylaşılmamaktadır ancak
kamuoyunun gündeminde olan çok sayıda deprem yargılamasında kaçak kat
nedeniyle imar affından faydalanıldığı bilinmektedir.
3
Aralık 2024 tarihli Anayasa Mahkemesi kararıyla, kamuoyunda İmar Barışı
olarak bilinen 3194 sayılı yasanın Geçici 16. Maddesinde yer alan,
"Yapının depreme dayanıklılığı hususu malikin sorumluluğundadır." hükmü
yaşam hakkıyla ilişkilendirilmiş, Anayasanın 17. ve 40. maddelerine
aykırı bulunarak iptal edilmiştir.
Anayasa
Mahkemesince iptal edilen geçici madde kapsamında ilgili idarelerin
denetim sorumluluğunu ortadan kaldıran bir hüküm yer almamaktadır.
Denetim sorumluluğunu ortadan kaldıracak bir düzenlemenin de Anayasa’ya
aykırılığı açık olmakla birlikte, bu şekilde bir düzenleme olmamasına
karşın uygulama, ilgili idarelerin denetim yapmaması ile sonuçlanmıştır.
İmar affından faydalandırma aşamasında başvuruya konu yapılar herhangi
bir denetime tabi tutulmadan yapı kayıt belgeleri düzenlenmiştir.
Anayasa
Mahkemesi Kararında da yapı kayıt belgesinin yapı sahibinin beyanı
üzerine idare tarafından herhangi bir denetim yapılmadan düzenlendiği,
yapı kayıt belgesiyle kayıt altına alınan yapıların mevcut imar
mevzuatına uygun olup olmadığına ilişkin bir tespit yapılmadığı, diğer
bir ifadeyle imar mevzuatına aykırı yapılara da yapı kayıt belgesinin
verilmesinin mümkün olduğu, idare yapı kayıt belgesi verdiği anda
yapının depreme dayanıklı olup olmadığı yönünden denetim yapamamış olsa
bile yaşam hakkının korunması ödevinin devlete yüklediği yükümlülüğün
bir gereği olduğu anlaşılan denetim sorumluluğunun bütünüyle ortadan
kalktığının söylenemeyeceği ifade edilmiştir.
Kararda
devamla, yapı kayıt belgesi verilen yapıların insan yaşamı yönünden
tehlike arz edip etmediğinin ve depreme dayanıklı olup olmadığının
denetlenmesi yükümlülüğünün idarece ifa edilmemesinden doğan
sorumluluklardan idarenin kurtarılması, idarenin anayasal
yükümlülüklerinin kanunla ortadan kaldırılması anlamına gelmektedir
denilmiştir.
Anayasa
Mahkemesi tarafından verilen bu kararla, devletin yurttaşların yaşam
hakkını koruma ve denetim sorumluluğu hatırlatılmaktadır. Ancak yaşam
hakkı ve denetim sorumluluğu tartışmaları sonlanmamış, Anayasa
Mahkemesinin iptal kararıyla yaşanan hukuksuzluk ortadan kalkmamıştır.
İlk
değinilmesi ve sorgulanması gereken husus Anayasa Mahkemesinin 18 Mayıs
2018 tarihinde yürürlüğe giren, devletin yurttaşların yaşam hakkını
koruma ve denetim sorumluluğunu ortadan kaldırma sonucuna neden olduğu
için Anayasa’ya aykırı açık bir düzenlemeyi 3 Aralık 2024 tarihinde
(yaklaşık 6,5 yıl sonra) iptal etmiş olmasıdır. Yaşam hakkının korunması
yasama, yürütme ve yargı organlarının tümünün anayasal sorumluluğudur.
Devletin herhangi bir organı veya kurumu bu sorumluluğun aksine hareket
edemez. Ülkemizin deprem riski herkes tarafından bilinmekte, yaşanan acı
deneyimler herkes gibi Anayasa Mahkemesi üyelerinin de hafızalarında
olmalıdır. Anayasa Mahkemesi, yaşam hakkının korunmasını öncelik olarak
görmeli, düzenlemenin hemen akabinde ve olabilecek en kısa zamanda
düzenlemeyi iptal etmeliydi.
İmar
affının gündeme geldiği ilk günden itibaren tarafımızdan ve özellikle
idare hukukçularınca vurgulandığı üzere, imar affından faydalanmak üzere
başvuruda bulunmuş bir yapı hakkında ilgili idarenin “kaçak
yapılaşmadan habersiz olduğunun” söylenemeyeceği, imar affından
faydalanma başvurusu ile birlikte yapının güncel mevzuata ve özellikle
güncel Deprem Yönetmeliği’ne uygunluğunun denetlenerek aykırılıkların
giderilmesi sorumluluğunun ilgili idarede olduğunda tereddüt yoktur.
Anayasa
Mahkemesi kararlarının geriye yürümeyeceği, dolayısıyla düzenlemeden
6,5 yıl sonra iptal edilmiş Anayasa’ya aykırı madde nedeniyle ilgili
idarenin ve görevlilerinin sorumluluğuna gidilemeyeceği savları da en az
iptal edilen madde kadar hukuka aykırıdır.
Anayasa
Mahkemesi kararlarının yürüyen davalarda uygulanacağı konusunda çok
sayıda içtihat mevcuttur ve tereddüt bulunmamaktadır. Görüşümüz Anayasa
Mahkemesi kararının yalnızca yürüyen davalar için değil, hukuka aykırı
tüm imar affı işlemleri için geçerli olacağıdır.
Hukuk
devletinde hukuka aykırılığı açık düzenlemelerle, Kanun adıyla da
yayınlanmış olsa kişilere hukuka aykırı, haksız fiil veya suç işleme
görev veya yetkisinin verilemeyeceği açık olduğuna göre, imar affı
süreçlerinde yer alan, çıkardıkları imar aflarıyla risk üzerine risk
yaratan ve yetmiyormuş gibi imar affından faydalanacak binaları gerçek
bir teknik incelemeden kaçıran yöneticilerin ve kaçak yapıların
yasallaştırılması sürecinde payı bulunan tüm sorumluların cezai
sorumluluklarının da olduğunda tereddüt olmamalıdır.
Anayasanın
11. Maddesi uyarınca, Anayasa’da yer alan bütün hükümler, yasama,
yürütme ve yargı organlarını bağlar. Yaşam hakkını koruma yükümlüğü de
yasama, yürütme ve yargı organlarının anayasal sorumluluğudur.
Devletin tüm organlarını ve tüm kurumlarını, yaşam hakkını koruma yükümlülüklerini hatırlatarak, bir sonraki depremde yine enkaz altında kalınmaması için göreve ve sorumluluklarını yerine getirmeye davet ediyoruz.
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu